Son yaprağına sımsıkı sarılan ağaç gibiyim. İnadına rüzgar esiyor düşeyim diye. İnadına acıyor bedenim. Doğru adresi şaşmış mektuplar gibi birikmişim kapı önlerine. Üzerimde onlarca iz. Üzerimde yapışkan bir yalnızlık. Bitmiyor saatler...
Sokağa çıkıp çakıl taşlarını tekmeleye tekmeleye yürüyesim var, bir de ıslık çalasım...
Biliyorum birazdan sonbahar üzerime devrilecek...
Git desem gider mi yokluğun...Git desem gider mi yokluğun...
Cok guzel bir siir olabilir bu? (Iyi de bu siir zaten dermissin mesela :-)
YanıtlaSilBilmem ki ne dışavurum sadece hani cinnet yazıları gibi cinnet ama biraz fazla derine işlemişinden öfkeden ziyade böyle çıkıveren:)
YanıtlaSilEylül başka bir şey ne Ekime , Kasıma benziyor. Ne de Ağustosa. Aslında benziyor da bunlara ama Ekimle Ağustos benzemiyor birbirine. Eylül ay değil bir başka mevsim adeta. Rengiyle , yaşattıklarıyla, hissettirdikleriyle...
YanıtlaSil"Eylül" çok bilinen romanın adından mıdır, yoksa "yaz bitti!" telaşı yarattığı için midir, çoğu insana hüzün verir.
YanıtlaSilBen, Ağustos'taki bunaltıcı havadan sonraki yumuşak sıcaklığı, arada yağan yağmurlarını severim Eylül'ün.
Gerçi bu sene insanların canını yakan bir başlangıç yaptı ama, suç ne ayda ne yağmurda.
Islık çal Ebrucuğum. Cinlerini başından savar insanın, iyi gelir.
:))