Sayfalar

6.08.2012

'İçin için dans etmek ne tuhaf bir şeydir bilemezsin. Kimselere fark ettirmeden dans ederdim ben... İçimden. Tek başıma.
Ah hadi söyle bana, ölünce içimdeki şarkılara ne olacak benim? Onca şarkı, onca melodi, onca ritim? Diyelim ki yarın ben öldüm, şarkılar da ölür mü benimle? Yapma doktor, bir şarkı hiç ölür mü?
Peki doktorcuğum şu fikre ne dersin; ben ölünce içimdeki şarkıları sen al. Evet hepsini alabilirsin.Sözleriyle, melodileriyle, ritimleriyle, hatta istersen sırlarıyla birlikte veriririm sana.
Nasıl olacak der gibi bakma öyle lütfen. Sana en değerli şeyimi bırakıyorum. İçimdeki şarkıları.'

(Deli Kadın Hikayeleri-Beni öldürmek isteyen muhteşem hayat adlı öyküden alıntı ve o öyküde aşağıdaki şarkıdan -aşkı sabote eden şarkı-diye söz ediyor)




Voltaire'nin 'söylediklerinize katılmıyorum ancak onu söyleme hakkınızı ölümüne savunurum' sözleri geldi aklıma.
Bu akşam Ahmet Kaya'nın hayatını anlatan bir belgesel izledik. Yukarıdaki öykü ise dün geceye ait. Çok uzun bir yazı yazmıştım sonra seçtim ve sildim. Bu tür konularda galiba ayarsızım. Kürtçe türkü söyleyeceğim diyen bir insanı sürgüne gönderen bu coğrafyada ayarlı konuşabilmek sanırım büyük yetenek istiyor ve bende o yetenek yok.
Musa Anter geldi aklıma 'Kürtçe ıslık çalmak' suçundan gözaltına alınışı. Aklıma iyi şeyler de gelsin istediğimden sildim belki de. Büyütmeye çalıştığım çocuğum sadece bizim hatırladıklarımızı bilsin ve üzerine yenileri eklenmesin istediğimden. Var mı ümit? Galiba herşeye rağmen var....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siz ne dersiniz?