”Sen trendesin şimdi. Ben de oturuyorum burada. Saat 12’ye geliyor. Gecenin bu saatlerinde insanlar kısıyorlar seslerini. Sessizlik bürüyor ortalığı. Ben de daha iyi duyuyorum dinlediğim müziği. Daha çok yitiriyorum tüm düşüncelerimi. Olmayan düşüncelerimi. Uyuyabilmem için hiçbir neden yok. Sabah 8’de kalkmış olmam, o ilgisiz büro,ev,ben,beni yoramıyor artık. Uyanmam için de hiçbir neden yok.
Bu kelimeleri alt alta, yan yana dizmem için de. Bir gece. Diğerleri gibi. bir ben. Diğer benler gibi. Bugün eski ben’lerimden biri olduğumu duydum. Karşılıklı gülsek.
Gülebilir miyiz dersin?
Gülebilir misin?
Bu gece okuyacak bir şey bulamıyorum. Bugün senin Bozgun’u okumaya çalıştım. Üç kelime okuyabildim. Elim,elimden çıkan kelimeler,benden uzaklaşıyor. Bu satırlar ben değil artık. Kafamdan geçenleri yazamam.Bir şey geçmiyor çünkü.
Geçenlerde düşümde yüksek bir yapının camının altında , bir parmak kadar dar bir yere abanıp kalmıştım. İçeriye girsem,girmeye yeltensem ,camdan odaya bir adımımı atsam, düşüp ölecektim. Ama o cam kenarına yapışıp, boşluğun üstünde kendimi tutacak gücüm kalmamıştı. Nasıl olsa çözülecekti ellerim. Ve ben düşecektim boşluğa.
Yarın bütün gün trende gidecek olan sen misin ?Nereye? Niçin?
Yarın bütün gün büroda oturacak olan ben miyim? Neden ?Niçin ? Hiç bir yerde olmak istemiyorum ki. Belki de ben bugün ilk defa her şeyin sonundayım. Gene bir yığın günler geçip gidecek ve ben kendime,işte bugün ilk defa her şeyin sonundayım mı diyeceğim? Korkuyorum. Korkuyorum. Korkuyorum. ”
Tezer Özlü ile ilgili ne diyebilirim ki? 1995'de girdi hayatıma, sessizce durup bekler gibi. Eski ama en hatırlı dost gibi. Sanırım her kadın biraz kendini bulur onda. Bu mektupları önceden okumuş olmayı çok isterdim. Kitaplarından önce kitap çıkarken yaşadıklarına yakından tanık olmak için. Ferit Edgü ne çok uğraşıyor her şeyin kusursuz olması için ama Tezer Özlü'nün yaptığı düzeltmeler yetişmiyor baskıdan önce.
Mektuplar hastalığını, evliliğini sonlandırmak üzereyken yaşadıklarını, yeniden evlenmesini kısacası özele dair çok şeyi içeriyor. Dün akşam Tezer Özlü içindi. Kitap111 sayfa hemen bitecektir.
'Severek mektup yazılan bir insanın bile olması ne büyük bir olay, söylenen her sözcüğün anlaşılmaktan öte, yaşadığını dahası sözcüklere bile gerek olmadan yaşandığını bilmek güç gibi yalınç bir olgu değil, varolmak gibi bir şey'
Bir mektubuna da Ferit Edgü'den bir alıntıyla şöyle başlıyor;
'Bir tek sözcükle, gökyüzü korkunçtu.
Ve onunla birlikte her şey'
Sana ne yazabilirim ki?
Ben kendim için yazmak istiyorum
olmuyor.
Bu haftanın diğer bir kitabı da Nurdan Beşergil'i İyi Geceler Öpücüğü ile sevmiş olmamdan kaynaklı Mecburi İstikamet'ti. hikayenin kahramanı ise günümüz Tutunamayanı Fatih. Çok akıcı ve zaman zaman fazlasıyla kendini sorgular bir anlatım var. Bu kitap da altını çizip çok beğendiğim parağraflar vardı ama kitap evde ben işte:)
Alıntıyla anlatayım;
'Fatih, üniversiteyi ve askerliğini bitirmiş ama çalışmaya isteksiz
bir adam. Aslında hayat oyununa girmekte isteksiz. Ne yapacağına karar
veremiyor bir türlü ama ne yapacağına asla karar veremeyeceğini içten
içe biliyor;
“Sevgililerimle evlenmek istemiyordum, memuriyet sınavlarına girmek istemiyordum, bankalara iş başvurusunda bulunmak istemiyordum. Ne istediğini bilenlerin de çok iyi bildiği gibi, ne istemediğini bilmek, ne istediğini bilmek otobanında geri geri gitmekle aynı anlama geliyordu.”
İşte bu sıralarda biraz arkadaşı Mete, biraz da fiziksel özellikleri sayesinde tuhaf bir iş bulacaktır Fatih; bir tür konu mankenliği… Turistik/kültürel bir proje için Topkapı sarayında padişah rolü oynama işini aldığında, sırf kanca burnu ve hafif kambur duruşu sayesinde elde ettiği bu rolle şansının döndüğünü düşünmeyecek kadar akıllı. Zaten şansı dönmüşse bile o fırsatları değerlendirecek beceriden yoksun. En kötüsü de bütün bunların farkında olması;
“Burcum kariyere düşkün olduğumu söylüyordu; “yükselmek” için yaratıldığımı, işimdeki başarı söz konusuyken engel tanımadığımı… Oysa zar zor bulduğum bu işte, pardon, düzeltmeliyim, inatla gelip beni bulan bu işte yükselmem olanaksızdı. Belki sıkıntım bundandır, diyordum bazen; yükselemeyecek olma sıkıntısı. Zamanında koskoca bir imparatorluğun merkezi olmuş bir sarayda, birileri bir şeylerin böyle olmasını uygun gördüler diye padişah kılığında dolaşan biri nereye yükselebilirdi? Kariyerim, en tepeden başladığım için hemen buracıkta sona eriyordu ama doğum zamanım bana sürekli yükselmemi tembihliyordu. Burcuma rağmen huzurlu bir yaşam sürmenin bir yolu olabilir miydi, yoksa baştan mı yaratılmam gerekiyordu?”
Zorlukla tamamladığı saraydaki mesaini çekilir kılan yegane şey, güvenlik görevlisi Sema. Ne var ki Fatih bu güzel genç kadınla ilişki kurmakta da beceriksiz. Aslında düştüğü çaresiz durum, kadınlar karşısındaki beceriksizliğinin Sema özelinde tekrarlanmasından başka bir şey değil. Sema’nın ilgisini çekebilmek için arkadaşı Mete kozunu oynayacaktır Fatih. Magazin medyasının göz bebeği yakışıklı fotomodel Mete, elbette Sema’nın ilgisini çeker. Hep birlikte kutlamasına gittikleri Mete’nin yeni evini kutlama partisinde Fatih hariç herkes eğlenmiştir. Ancak ertesi gün Mete’nin cesedi ile karşılaştıklarında işler karışır. Bir yandan en yakın arkadaşını kaybetmiş olmanın üzüntüsü, diğer yanda cinayeti kimin ve neden işlediği sorusu arasında sıkışan Fatih, olayı çözdüğünde bir kez daha yıkılacaktır; “ Olayların ve insanların bana karşı bu derece umursamaz olması ne kadar… ne kadar… çirkindi.” Kitap 176 sayfa ben beğendim. Beğeneceğinizi düşünüyorum.
“Sevgililerimle evlenmek istemiyordum, memuriyet sınavlarına girmek istemiyordum, bankalara iş başvurusunda bulunmak istemiyordum. Ne istediğini bilenlerin de çok iyi bildiği gibi, ne istemediğini bilmek, ne istediğini bilmek otobanında geri geri gitmekle aynı anlama geliyordu.”
İşte bu sıralarda biraz arkadaşı Mete, biraz da fiziksel özellikleri sayesinde tuhaf bir iş bulacaktır Fatih; bir tür konu mankenliği… Turistik/kültürel bir proje için Topkapı sarayında padişah rolü oynama işini aldığında, sırf kanca burnu ve hafif kambur duruşu sayesinde elde ettiği bu rolle şansının döndüğünü düşünmeyecek kadar akıllı. Zaten şansı dönmüşse bile o fırsatları değerlendirecek beceriden yoksun. En kötüsü de bütün bunların farkında olması;
“Burcum kariyere düşkün olduğumu söylüyordu; “yükselmek” için yaratıldığımı, işimdeki başarı söz konusuyken engel tanımadığımı… Oysa zar zor bulduğum bu işte, pardon, düzeltmeliyim, inatla gelip beni bulan bu işte yükselmem olanaksızdı. Belki sıkıntım bundandır, diyordum bazen; yükselemeyecek olma sıkıntısı. Zamanında koskoca bir imparatorluğun merkezi olmuş bir sarayda, birileri bir şeylerin böyle olmasını uygun gördüler diye padişah kılığında dolaşan biri nereye yükselebilirdi? Kariyerim, en tepeden başladığım için hemen buracıkta sona eriyordu ama doğum zamanım bana sürekli yükselmemi tembihliyordu. Burcuma rağmen huzurlu bir yaşam sürmenin bir yolu olabilir miydi, yoksa baştan mı yaratılmam gerekiyordu?”
Zorlukla tamamladığı saraydaki mesaini çekilir kılan yegane şey, güvenlik görevlisi Sema. Ne var ki Fatih bu güzel genç kadınla ilişki kurmakta da beceriksiz. Aslında düştüğü çaresiz durum, kadınlar karşısındaki beceriksizliğinin Sema özelinde tekrarlanmasından başka bir şey değil. Sema’nın ilgisini çekebilmek için arkadaşı Mete kozunu oynayacaktır Fatih. Magazin medyasının göz bebeği yakışıklı fotomodel Mete, elbette Sema’nın ilgisini çeker. Hep birlikte kutlamasına gittikleri Mete’nin yeni evini kutlama partisinde Fatih hariç herkes eğlenmiştir. Ancak ertesi gün Mete’nin cesedi ile karşılaştıklarında işler karışır. Bir yandan en yakın arkadaşını kaybetmiş olmanın üzüntüsü, diğer yanda cinayeti kimin ve neden işlediği sorusu arasında sıkışan Fatih, olayı çözdüğünde bir kez daha yıkılacaktır; “ Olayların ve insanların bana karşı bu derece umursamaz olması ne kadar… ne kadar… çirkindi.” Kitap 176 sayfa ben beğendim. Beğeneceğinizi düşünüyorum.
Gelelim kendim hakkında ciddi sorgulamalara neden olan Albert Camus'a Yabancı'yı 2. defa okumuş ve bu tekrar okuma esnasında görmediğim detayları görürken nasıl bir anlatım ki örtüye benzeyebiliyor kelimeler, cümleler dememe neden olan adama. Yabancıyı'da neredeyse satır satır çalışarak okumuştum. Şimdi de Düşüş kelimenin tam anlamıyla sersemletti beni. Yine kitap evde (yatağımın baş ucunda) çizdiğim yerlere ulaşamıyorum. Ara verirsem heyecanıma haksızlık etmiş olabilirmişim hissinden yazıyorum.
'Camus’ un Düşüş adlı romanı her ne kadar iki kişi arasında geçse de bize bir monolog tarzında yansır. Kahramanımız Jean Baptiste Clamence, zamanında Paris’ te yaşayan, herkesce takdir gören çok başarılı bir avukattır. Fakat kitabın girişinde biz onu Amsterdam’ da denizcilerin takıldığı Mexico City adlı üçüncü sınıf bir barda görürüz. Paris’ i dahası elde etmiş ettiği pek çok şeyi bırakıp, Amsterdam’a yerleşmiştir. Kendisine de “cezalı avukat” der. Ve tüm gününü bu bardaki insanlarla konuşarak geçirir.
'Camus’ un Düşüş adlı romanı her ne kadar iki kişi arasında geçse de bize bir monolog tarzında yansır. Kahramanımız Jean Baptiste Clamence, zamanında Paris’ te yaşayan, herkesce takdir gören çok başarılı bir avukattır. Fakat kitabın girişinde biz onu Amsterdam’ da denizcilerin takıldığı Mexico City adlı üçüncü sınıf bir barda görürüz. Paris’ i dahası elde etmiş ettiği pek çok şeyi bırakıp, Amsterdam’a yerleşmiştir. Kendisine de “cezalı avukat” der. Ve tüm gününü bu bardaki insanlarla konuşarak geçirir.
Clemence’
in Hayatını Değiştiren, bir intihar olayına tanıklık etmesi ama hiçbir
şekilde yardımcı olmak için harekette bulunmaması olmuştur.İşte,
Camus’ un “saçma” kavramını en çok yakıştırdığı “ölüm” anı ile
kahramanımızın “düşüşü” başlar. Aslında o anda olayı fazla önemsemez,
Ama sonrasında bu anı üzerinden kendisini sorgulamaya başlayacaktır.
Çünkü o bu can alıcı noktadaki kayıtsızlığı ile kendisini insani yanının
dışına çıktığını hissetmiştir. Yardımcı olmamıştır, çünkü çıkarlarına ters düşmüştür, yapılacak işleri vardır...
Clamence’
in yaşama biçimi, ahlak kuralarının ardına sığınarak kişisel
çıkarlarını doyurmasından başka birşey değildir. Bunu kendisini
yargılamaya başladıktan sonra mı görmüştür yoksa aslında iki
yüzlülüğünün farkında bir hayat mı sürmektedir: Bu sorularımızın
yanıtları öz eleştirisini yaptığı sırada anlattığı olaylarda gizlidir.
Clamence,
avukatlığı süresince haksızlığa uğradığını düşündüğünü insanların
haklarını başarı ile savunmuştur hatta maddi durumu iyi olmayanlara
ücretsiz hizmet vermiştir. Sokakta herhangi bir konuda kendisinden
yardım isteyenlere yardımcı olmuş, arabasıyla
kimi zor durumda olan insanları gidecekleri yere bırakmış, metroda
yaşlılara yer vermiş... kısacası toplumunda hoş görülecek ve insanları
memnun edecek pek çok erdemli davranışta bulunmuştur.Devamı burada (tık)
Eklem ağrılarım nedeniyle uyuyamadığım için zevke dönüştü akşamlar, geceler:) Sebep yağmurlar mı bilemedim.Önümüzdeki hafta bileklerimdeki sorun nedeniyle doktora gideceğim. Aslında dündü randevum ama olmadı iş nedeniyle. MR isteyebliriz dediği için kaçabilme ihtimalim var. Fiziksel işlemlerde sorun yok hepsine dayanırım ama MR dediklerinde film kopuyor bende. Umarım gerek kalmaz. Sağ el bileğimi kullanamıyorum neredeyse. Masanın üzerine koyup yazmakta sorun yok ağır işler ve temizlik yapamıyorum. İşte böyle halimiz. Oğluş iyi okul iyi pazar günleri de ingilizce kursu var. Onun çıkmasını beklerken okumak için vakit bulabiliyorum o da güzel tabi:) Bu arada patronumuz yüksek lisans yapıyor ama ödevlerini ve araştırmalarını ben yapıyorum. Son 1 haftada Pazarlama ile ilgili 100 sayfanın üzerinde 3 makale:) Onlarca sayfa sunum ve Nestlé ile ilgili her türden finansal veriler, kuruluş vb. kapsayan makale ve araştırma okumuş bulunmaktayım. Okuma açısından oldukça yoğun bir hafta geçirdim. 2 adet proje ödevi daha kaldı bitirmem gereken:)
Sağlıklı olun, mutlu olun kutlu olun kaçtım ben...
kaçamayıp biraz daha kalaymışsın iyiymiş tatlım, uyku öncesi iyi geldi. gerçi Tezer Özlü bi susturdu, durulttu beni. o sonlara yaklaştıkça uzaklaşmak, uzaklaştıkça yaklaşmak arasında yaşayıp gidişimden belki de? tüm bunlar yüzünden işte, bu sabah yazdığım gibi; hayatın bir altında bir üstünde oluşum belki de? bak dedim sana biraz daha kalaymışsın iyiymiş. sarıldım!
YanıtlaSilSeviyorum ben tezer Özlü gibi sen gibi kadınları hayatın bir altında bir üstünde kadınları ben de sarıldım kocamannn
Silkitaplar güzel anlatışına bakarsak :)))(Gerçi üçünün de başka kitaplarını okumuştum. Yabancı'yı yeniden mi okusam ne.)
YanıtlaSilSana acilinden şifalar dilerken patronunu şiddetle kınıyorum :)
https://docs.google.com/viewer?a=v&q=cache:HD6GvdeH66kJ:www.aku.edu.tr/AKU/DosyaYonetimi/SOSYALBILENS/tezler/isletme/0606/0028.pdf+nestle+yuksek+lisans+pazarlama+site:edu.tr&hl=tr&gl=tr&pid=bl&srcid=ADGEESgExodTUciiuM5cZs2Wvk4kJYIBQcIAv2iyBdo8z0BAsy5Wmm4_x5Y1syn_6OU2G4WACBAIoZKmBXVurYWgYz4tzEEzWQkgzz8WmDClKro0piVniuv85-1Xy_AXe-JQPUJjoGGx&sig=AHIEtbSH-bwvCZm5rdKB7qjs6-kj7JT6pA 2003 yilinda y lisans tezi olmus ya,gofret deyip gectigim urun daha fazlasiymis anlasilan.
YanıtlaSil# Çünkü o bu can alıcı noktadaki kayıtsızlığı ile kendisini insani yanının dışına çıktığını hissetmiştir. Yardımcı olmamıştır, çünkü çıkarlarına ters düşmüştür, yapılacak işleri vardır...#
Terbiyeli tavuk konusundaki egoocuya dayanamamanin sinyalini vermisssin bu yazida....
Padisah fatih konusu,adam padisahi degil caycisinin kankisini de canlandirabilirdi,bence tepe noktadan işe başlamis.
saglicakla kaliniz,
Ha,olayi cozdugunde fatih bir kez daha yikilacak demis ya,olayi bu şaskin nasil cozmus,yikilmasi cozme becerisindense napiyim kayitsiz kalip bi halta ilismem demesi doğan.not:karakter bozuklugu klavyeyle ilgili,o ö iı gibi.