Bayram tatili de bitti. Hoş benim tatilim cumartesi bitmişti zaten. 9 gün izin yapabilenlerden değilim ne yazık ki . Klasik bayram temizliği (adı neden böyle bilmem ama) uğruna kendimi paraladıktan sonra çok sakin bol dinlenmeli, filmli, okumalı bir tatildi. Ard arda Sherlock Holmes (5 bölüm) hayranı olduğum House (4 bölüm) bir bölümde hastalık Fmf'di. The Walking Dead (3 bölüm) izledik. O koltuk senin bu koltuk benim battaniye üzerimde film izlemek süperdi. Arada bayram ziyaretleri de vardı ama çok az.
Arkadaş Kitabevinde şu yandaki kitabı görünce çok heyecanlandım. Üst kattaki Köpük Cafe de okumaya başladım hemen. Ağlaya ağlaya okudum. Elbette elimden bırakmak çok zordu.
Aşağıya birkaç alıntı ekleyeyim fikir verebilir. O güzelim şiirler nasıl yazılmış şimdi daha iyi oturdu. Ve emin olun Ahmed arif'i şimdi başka türlü seviyorum.
"Sabah gözlerimi sana açarım.
Akşam, uykularımı senden alırım. Nereye, ne yana dönsem karşımda mutluluğun o harikulade başdönmesini bulurum.
Böyleyken
gene de şükretmem halime, hergelelik, açgözlülük eder, seni üzerim.
Aklıma gelmezki seni usandırır, sana gına getiririm. Sana dert, sana
ağırlık sana sıkıntı olurum. Nemsin be? Sevgili, dost, yâr, arkadaş...
hepsi. En çok da en ilk de Leylâsın bana. Bir umudum, dünya gözüm,
dikili ağacımsın. Uçan kuşum, akan suyumsun. Seni anlatabilmek seni. Ben
cehennem çarklarından kurtuldum. Üşüyorum kapama gözlerini..."
(Tanıtım Bülteninden)
(Tanıtım Bülteninden)
Bunlar da benim çizdiklerim ;
'Hiç
sevmem böyle olmayı. Yoksun, garipsi, yenik. Bugünler böyleyim ama. Bir
ölçüsüzlük ya da idrak bulanıklığı bu. Senin oradan göçün bir yeni
ayrılıkmış gibi koyuyor bana. Oysa ha orada, ha daha ötelerde olmuşun.
Bunun bir ayrı niteliği olmamalı, ayrılık ayrılıktır işte. Gel gör ki
değil öyle. Koyuyor, eziyor, bir hal ediyor. Ben bunu, seninle günbegün
daha bir dolmak, daha bir senden olmakla çözümlüyorum. Kendimi her
dinleyişimde seni içimde bulmakla.' (sayfa 58)
'Beni hiç kırmadın umut, yaşama sebebi, zulme
dayatma yetkisi oldun bana. SENSİZ EDEMEM. Bunu bir eksiklik sayanlar
olabilir. Takmam kimseyi. Sensiz edemiyorsam bu bana ancak yücelik,
hassasiyet verir.(sayfa 59)
'Kişi,
kabiliyetine ve hassasiyet duygusuna göre acı çeker, sevinç duyar.'
(Sayfa 72)
Okurken hissettiklerimse tarifsiz. Bazen kızdım bazen üzüldüm. Facebook da konuşurken de şöyle hissettirdiyor dedim; Ahmed Arif omzumda ağlıyor ama ona diyecek bir şey bulamıyormuşum gibi. Mektup merakı olanlara özellikle önereceğim.
Barış Bıçakçı'nın da kitaplarını aldım ve Herkes Herkesle Dostmuş Gibi'yi okudum. Kitabın genelini eklemek lazım etkilendiğim yerlere değineyim dersem.
Sanki yürüyorsunuz onunla birlikte ve yol boyu tanık olduğunuz insanlara dair yığınla öykü biriktiriyor ve onu da sırtlayıp yeni birine devrediyorsunuz. Tuhaf bir birikme duygusu yormayan. Her cümlede kendinize dair yerler edinebildiğiniz bir çok öykü.
Birkaç cümle alıntılayayım. Ama kesinlikle önereceğim bunu da;
'Tuhaf bir oyun oynuyor sanki insanlar. Birinin öyküsü sürüp giderken, bir hayat devam ederken, yanından geçen, oralarda bir yerde gezen bir başkasına, 'öteki'hayatlara ilişiyor gözümüz, gönlümüz.'
'Hayat
ne tuhaf! Bazı çatlakların içine insan davranışları sızıyor ve orada
birikiyor. Sonra da kötü kokular yükseliyor hayatın çatlak yerlerinden,
zayıf yerlerinden' (Sayfa 47)
"Evde otururkenn aklım hep telefonda oluyor: Çalarsa elim ıslak, açmaya
giderken sehpaya çarpmayayım, banyodayken ya duyamazsam, diye düşünüp
duruyorum. Sonra telefon çaldığında, öyle çok beklemiş oluyorum ki
çalmasını, öyle çok düşünmüş oluyorum ki, hiç aşina gelmiyor o ses bana.
Bir süre anlamaya çalışıyorum olan biteni. Sağa sola bakıyorum. Aaaa,
diyorum, bir sesmiş bu! Telefon çalıyor. Kalkıp açıyorum. Ellerim kuru,
sehpaya da çarpmıyorum. Arayan büyük oğlum. Torunumun sınavı kazandığını
söylüyor. Seviniyorum muhakkak. Ama beklediğim bu değil ve neyi
beklediğimi vallahi ben de bilmiyorum." (...)
... kötü birisi olması için insanın hep kendinde olması gerekiyor...
İşte böyle. Şimdi heyecanla akşamı beklemekteyim. Hemen diğer kitaplara geçeceğim bazen uzun süre okuyamıyorum. Neyse tembelliği sanırım attım üzerimden ve battaniyeli, çaylı güzel akşamlar beni bekliyor.
İflah olmaz bir ahmed arif hayranı olarak Leylim Leylim'i çıkar çıkmaz okudum, yüreğim burkularak, bu sevdanın karşılıksızlığına üzülerek, yazılanların yoğunluğundan etkilenerek...ama bayram tatilinde leyla erbil'in "mektup aşkları"nı okuyunca çok üzüldüm ben ebru ya...leyla erbil, bu kitabı hiç yazmasaymış keşke dedim, ahmed arif bunu okumuştur mutlaka ve üzülmüştür herhalde dedim. of ki of dedim, dedim de dedim...belki de ben gereksiz alınganlık yapıyorumdur şairim adına, bilmiyorum...bir okusana sen de o kitabı n'olur, konuşalım sonra.
YanıtlaSilAaa hemen alayım Şuleciğim Teşekkür ederim canım. Leylim Leylim'i okurken Leyla Erbil okumayı aklıma koymuştum zaten en azından doğru yerden başlayacağım sayende. Ama sen Elektra, Ekmekçim ne çok şey katıyorsunuz severim sizzii (idefix'e tıkladım sonra pazar gidip alayım diye bıraktım Barış Bıçakçılar biter hem o güne )
YanıtlaSilSanırım tarafsız olamayacağım okurken Ahmed Arif'ten yana olurmuşum gibi geldi :)
YanıtlaSilebrum, esk sevgili'yi az önce bitirdim. okumalısın. mutlaka. mektup aşklarını değil bunu! hemen! çok güzel, çok vurucu...
YanıtlaSilBu hafta sonu alacağım çok meraktayımmm :)
YanıtlaSil