Sayfalar

17.01.2014

 Ahmed Arif'in Leylim Leylim'i ardından merakıma neden olmuştu Leyla Erbil. Mektup Aşkları ve Eski Sevgili ile de tamamiyle oturdu zihnimde.Leyla Erbil için mi yoksa kitap için mi yazmalı birkaç şey kestiremiyorum.
Arkadaş Kitabevi'nde çalışan bir arkadaş edinmiştim. Ayak üstü sohbetlerimiz oluyor kitaplarla ilgili. 'Leyla Erbil zor bir yazar, ya da değil bilemedim' demişti. Şuan onunla aynı fikirdeyim. Bir şeyleri detaylıca anlatım konusunda Yaşar Kemal'in üzerine yazar bilmiyorum aslında. Hani gözünüzün önüne merceğe tutulmuş, olabildiğince büyütülmüş bir fotoğraf  sunar gibi anlatır ya Leyla Erbil' de bunun insanın hislerine yönelik başarısını gördüm. İğne oyasından,dolma yapmaya oradan yalnızlık sorgulamasına, sistemi eleştirmesine öyle hoş geçişler var ki. Hiç biri arasında en ufak bir boşluk bırakmadan ve çok akıcı bir şekilde yapıyor olması ayrı güzel.Biraz altı çizlen yerlere yer vereyim. 

'Sevilmek iyi edermiş insanları' (sayfa 16)
'Yaşarken ne sıkıntılar çekiyor insan bayan. O gitti, büsbütün mutsuz oldum; aradıklarımın tümünü bulmuşum onda meğerse-aradıklarım neydi bilmiyorum ama onda vardı- özellikle beni bırakıp gitmesi onda vardı' (sayfa 17)
'Her kadının geçmişinde küçük bir sır yatar, her erkeğin geçmişinde küçük bir ayıp' (sayfa 58)
'Her şey kımıldıyor, zıplıyor her şey, her şeyin sesi çıkıyor, insanların, suyun, toprağın, gökyüzünün, yelin; büyük, çok büyük bir şölen bu, ama neyin şöleni bilemiyorum. Kına düğünü mü desem, seçim günü mü.....Ağlaşmakta mıyız, gülmekte mi? Kafesten sıçrayan ne üzerimize, deniz gibi, kum gibi insanın üzerine?  Birbirimizi yalayarak temizlemekteyiz, kan tadı var dilimde, sanki sarhoşuz, bulut gibiyiz sanki. Sanki saçlarım sırmalarla örülü, ellerim kınalı gibi.' (sayfa 69)
'Irza geçmemiş kaç kişi vardır aramızda söylesenize!' (sayfa 87)
'Ya senin için ben?' 'O da öyle, belki hep reddettiğin için. Sende bulunmayan bir şeyi, -belki yanlış ama - bana sende varmış gibi gelen bir şeyi istiyor olabilirim?..' ,'Neyse o kızı kıskanmayacağım!'... Bir gün de, "Biliyor musun" dediydi, "Banyo yaptığımda yıkandıktan, temizlendikten sonra bir daha köpürtüyorum kendimi, göğsümü, kollarımı, omuzlarımı bir kez daha yıkıyorum." "Neden o?" "Çünkü bir gün, bana hiç ummadığım bir gün çıkıp geleceğini, beni bulacağını, al götür beni diyeceğini, bir yere gideceğimizi başını göğsüme dayayıp yanıma uzanacağını düşünüyorum? Asıl istediğim kadınla birlikte olursam dünyam değişecek gibi geliyor bana, sanki kendimi yenileyebileceğimi!" Sarsıldıydı Nigar. Yalansız bir insan bu, bin kez öyle dediydi. Herkese benzemeyen gerçek bir insan, içten! Utanmasa öpüp saracaktı Suret'i, ağlayacaktı hüngür hüngür. Şunları da söyleyecekti: "Yapamam; evlisin sen, bakma böyle göründüğüme, ancak bana nikâh kıyacak adamla yatabilirim, boşa karını öyleyse, boşan al beni, ben de iki üç kuruş verir bakarım sana, gene çizersin resmini, oğlunu da görürsün istediğin vakit." Ne rezillik olur diye korkuyla titredi, "Bu muymuş benim hayran olduğum kadın tüüh!" diye kaçar ki bu adam... Kanı donmuş gibi konuştu: "Kim bilir belki bir gün o cesareti gösterebilirim. Aslında çok şey borçluyum sana. Anasına bakmak zorunda bir kadınım ben. Senin ilgine değer miyim bilemiyorum. Ama sen olmasan çok mutsuz olurum. Gene de içimden gelmeden 'al götür' beni dememi istemezsin, biliyorum. Bu saygısızlığı yapamam sana." Suret şakaya boğmuştu işi: "İçinden gelmemesi ne yazık" diyordu "İçinden geldiğinde iş işten geçmiş olacak, yakında adetten kesilirsin sen. Kaç yaşındasın? Bak elini çabuk tutmazsan kapacak yeni yetişen kızlar beni, haber veriyorum." Gülüştüler. Birdenbire yanında olmasını istedi. Kolunu uzatıp soğuk yorgan yüzünü okşadı...
'Acılar içinde yaşatılan biz değilsek nasıl da geçip gidiyor sessizce anı. Oysa hiçbirini unutamayız sanmıştım'  (sayfa 139)
'Ne bilirim ben öyle ölmeyi, dedi ne bilirim ben o amaçla ölümün üzerine üzerine yürümeyi?'(sayfa 139)
'İnsan bir tek şeye çok iyi tanıktır, o da kendisinin ne bok olduğuna! (sayfa 140)
'İnsan yanlış çalan bir saat, aksayan bir kadran, parazit dolu bir radyo istasyonu gibi bozuk, çaresiz sapıp duruyordu durmadan' (sayfa 147)
'Sen, senin varlığın beni hep mutlu kılmıştır, zenginleştirmiştir, uzağımdayken de yakınımdayken de' (sayfa 187)
'Yalnız başına nasıl ölünür' (sayfa 201)



 
İyi Geceler Öpücüğü, Mecburi İstikamet ardından Bir Sonraki Dolunay da bitti. Bu üç kitap içerisinde (kıyaslamak gerekir mi bilmiyorum) en çok İyi Geceler Öpücüğü'nü sevdim. Bu kitap içerisinde farklı öyküler var bu öyküler içerisinden en çok Tuhaf Olaylar Üçlemesi III'ü beğendim.
Yorgunsunuzdur bir de okuduğunuz kitap sizi yorsun istemezsiniz ya işte tam da öyle zamanlar için uygun bir kitap.
' En derin inancımsa, inanmamaya karşı duyduğum inançtır' (s:18)
'Meğer sizle benim takvimimizin yaprakları tükenmiş. Ne bugün doğan çocuklara isim kalmış bizde, ne akşama ne pişireceğimiz. Artık boz sayfaları birbirine paslı zımba teliyle tutturulmuş koçandan başka bir şey değilmişiz' (s:56)
'Zaman, garip bir şeydi. Her durumda geçiyordu; yanımızdan ya da üstümüzden. Her gün onu biraz daha özlüyorduk. O da her gün biraz daha çürüyordu. Bazı insanların hastalıklara çare bulmak için kullanarak değer kattığı zamanı, bazı insanlar, hassas bir dengede durmak için çabalayarak çarçur ediyordu.' (s80)
'Az önce Tanrı'yla kısa bir görüşme yaptım. dilimizi pek iyi bilmiyor. Her zamanki gibi başı sonuna karışmış cümlelerle konuştu ve yanından çıktıktan sonra ne demek istediğini uzun uzun düşünmek zorunda kaldım. Sanırım bir şey olacakmış. Yani her zaman bir şey oluyor' (s 146)
'Böyle zamanlarda kendimden korkuyorum çünkü böyle zamanlarda düşünerek her şeyi düzeltebileceğimi sanıyorum fikirler yağlı bir kızakta gürültüyle kayarak üstüme geliyor ve aynı hız ve gürültüyle işlenip benden çıkıyor.' (s: 153)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siz ne dersiniz?