Azora bir gün gezintiden eve öfkeyle döndü: Sadık ona "Sizi böyle kızdıran nedir, sevgili eşim?" diye sordu. Karısı "Benim tanık olduğum olayı siz de görseniz çok kızardınız," dedi, "Bir süre önce genç kocasını yitiren Hüsrev'e baş sağlığına gitmiştim. Bu kadın kocası için ırmak kıyısında bir mezar yaptırmıştı. Tanrılara yakarılarında, ırmak burada aktıkça kocasının mezarı başında olacağına söz veriyordu." Sadık, "İşte kocasını gerçekten sevmiş olan saygıdeğer bir kadın!" deyince, Azora "İyi ama, ben gittiğimde ne yapıyordu, biliyor musunuz?" dedi, "Irmağın yatağını değiştirmeye uğraşıyordu!"
Sadık'ın Kadir adında bir arkadaşı vardı; Azora bu arkadaşının ötekilerden daha dürüst ve akıllı olduğunu söylerdi. Sadık karısının bağlılığını denemek için bu arkadaşıyla bir plan yaptı ve ağzını sıkı tutması için ona büyük bir armağan verdi. Azora kent dışında bir arkadaşını iki günlük bir ziyaretten döndüğünde hizmetçiler, kocasının ansızın öldüğünü, ona bu acı haberi iletmeye cesaret edemediklerini ve Sadık'ı bahçedeki atalarının mezarının yanına gömdüklerini söylediler. Genç kadın ağladı, saçını başını yoldu, ölmek istediğini haykırdı. Akşam üzeri Kadir geldi ve onunla birlikte ağladı. Ertesi gün biraz daha ağladılar ve birlikte öğle yemeği yediler. Kadir ona, arkadaşının mirasının büyük bölümünü kendisine bıraktığını ve isterse bu serveti onunla paylaşmaktan mutlu olacağını söyledi. Genç kadın ağladı, öfkelendi, sonra yumuşadı. Akşam yemeği öğlenkinden daha uzun sürdü; konuşmaları daha içten oldu. Azora öleni övdü, ancak birçok eksiği olduğunu, Kadir'de bu eksiklerin olmadığını söyledi.
Yemek ortasında Kadir şiddetli bir karın ağrısına tutuldu; telaşa kapılan genç kadın tüm kokularını getirterek karın ağrısına iyi gelen birini denemek istedi. Büyük hekim Hermes'in Babil'de olmayışından yakınarak, Kadir'in ağrıyan yerine eliyle dokundu: "Çok canınız yanıyor mu?" diye sordu. Kadir ona "Bazan ölecekmişim gibi oluyor," dedi "Ama bana iyi gelen bir ilaç var: Yeni ölmüş bir adamın burnunu ağrıyan yerime sürmek." "Ne tuhaf bir ilaç bu?" dedi Azora. "Arnou Efendi'nin inmelere karşı önerdiği keselerden daha tuhaf değil." dedi Kadir. Bu gerekçeye genç adamın akıllı oluşunu da ekleyen genç kadın kararını verdi: "Rahmetli kocam yarın Sırat köprüsünden geçerken, burnu biraz kısa olsa Azrail ona daha mı az yol verecektir?" diye düşündü. Azora bir bıçak alıp kocasının mezarına gitti; önce biraz ağladı sonra boylu boyunca yatan Sadık'ın burnunu kesmek için yaklaştı. Sadık doğruldu ve bir eliyle burnunu tutarken ötekiyle bıçağı aldı: "Hanım, Hüsrev kadını eleştirmeyin," dedi. "Burun kesmenin bir ırmağın yatağını değiştirmeden ne ayrımı vardır?"
İtalik Bölümler: Voltaire-Sadık
Görsel: Rafal Olbinski
Ekmekçikız'ın -ben ona Ekmekçim demeyi daha çok seviyorum- önerisiyle okumaya başladığım kitabım Korku Üzerine - Jiddhu Krishnamurti henüz bitmedi. Nedeni bir süredir rahatsız olmamdır. Kafadan değil panik yok:) Hoş ben oralarda da arıza görsem de yine malum sebepler işte ve sonucu halsizdim okuma olayı yavaş gitti. Kış gelince zorlanıyorum. Mutlak Sessizlik yaşadım diyeceğim de değildi çok seslilikti yaşadığım. İnsanın kendi iç sesini duyması ne garip bilir misiniz? Yok yok öyle felsefi bir iç ses dinleme eyleminden bahsetmiyorum bildiğiniz organlarınızın sesi. Mr cihazındayken duyduğunuz gibi yükselen, alçalan ama hep olan seslerden. Bir de bildiğiniz tüm akıl yürütmelerin çuvalladığı zamanlar var değil mi? Seviyorum aslında öyle zamanları onca 'akıllı' içerisinde 'akılsız' başınızla ortalarda gezinirsiniz ya hah işte öyleydim.
Şimdi iç ses duyulmuyor dışarısı baskın (kulaklar tamamdır) bir de en 'akıllı' halimle hesap kitap olaylarına gömülmüşüm ki değmeyin gitsin.
Yaşama dair her sinyal tamam...
5 duyu 5'i birde pırıl pırıl parlamakta,
En az başlıktaki kadar da alakasız oldu idare edin artık olmaz mı:)
hoşgeldin canım :) iç sesimi (fiziksel) o kadar yoğun hiç duymadım tuhaf olmalı gerçekten. bazen kalbim beynimin içinde atıyor gibi oluyor tansiyon düşüklüklerinde berbat bişey...
YanıtlaSilgüzel okuduğunuz kitaptan sanırım... insan halini o kadar iyi anlatıyorki voltaire nin bu yalın ve abartısız yaklaşımını severim...olması gerekeni değil olanı bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor...
YanıtlaSilbu arada size geçmiş olsun....