Sayfalar

13.12.2012

Saé Moru

 'Yaşam ölüm, ölümsüzlük, aşk, ihanet, sevgi, aydınlık dünya, karanlık dünya gibi her şeyi konu edinen insanlığın bütün sorularını tartışan bir masaldır.'
Şahmaran evet onun masalından söz etmek istiyorum.İnternetten yazar yazmaz ulaşılan masalından değil ama. En bildik olanı aşağıdaki. Oğlum kadardım belki duvarda resmini gördüğümde. Nereye oturtacağımı bile bilmeden sadece korktum. Korktukça yüzüne odaklanmaya çalıştım.
Metin Kemal Kahraman benim için çok ama çok özeldir. Her ezgisi içimi dağlar. Anlasam da anlamasamda demek istedikleri her hücreme ulaşır. En azından ben ulaştığını düşünürüm.
Geçen yıl Sae Moru ilk defa dinlediğimde (yılanların şahı) belki de 10 yıl önce Pepuk Kuşu (galiba böyleydi)'ndan bahsettiklerini hatırladım.O zaman da o masalda kaybolmuştum günlerce.Zazaca sahnelenen Şahmaran için yapılan müziklerden biri üstteki şiddetle önereceğim dinlemenizi.
Hesiodos ona 'ne ölümlülere benzer, ne de ölümsüzlere' demiş. Şahmaranda insanın riyakarlığı,  her versiyonda çarpıcı.
Aşağıya çok uzun olduğu için küçük bir bölüm ekliyor ve link veriyorum. Bulduğunuz ilk fırsatta okumanızı önererek. Hem incelemesi hem iç içe masallar cidden duyduklarınızın çoğundan daha farklı.
Aklıma gelmişken not düşeyim. Şahmeranı kolye olarak çok istemiştim. edinemedim henüz var mıdır onu da bilmiyorum. İnsana inanmak konusunda hatırlatacaklarına ihtiyaç duyabilirim belki diye! Yerine getirilemeyen her sözde aklınıza şu yukarıdaki ezgi gelsin..........
****
Başta mıyız, sonda mıyız? Şaé Moru masalının sorduğu en temel soru budur. Zaman için bir "başlangıç" varsa bir "son" da olmak zorundadır.

 "mustafa, sılamé mı tore esto... tı mıra vana, yani, xeylé seré mı este; ez tore gesey keri; dıdani feké mıde né-mende; uzara ki ewro ma roze gurete, rozé imamuno; gusır de nia me-de. wereşiye ke dörme tode, zaf cıre sılam kenu...
endi ke derdi zafe, çhı tore gese kerine... tore sanıka saé moru vanu... tene hediré xo ana...
'saé moru, belka lazé logman hekimi yo...'"

"mustafa, sana selamlarım var.. sen demişsin ki, yani ben çok yıllar yaşamışım; senin için bunları anlatayım. ama ağzımda diş kalmamış ayrıca oruçluyum; oniki imamlar orucun'dayız; kusura bakma. çevrendekilere de çok selam ederim.
ama dert çoktur; neyini konuşayım; en iyisi sana şahmaran masalı'nı anlatayım; dinleyip oyalanırsın.
'şahmaran, belki lokman hekimin oğludur....'"

******
Bir gün bu şehrin paşasında bir dert çıktı; bir yara. Yüzünü ve bütün vücudunu tuttu. (Vücudu) kurudu, çürüdü. Nice doktorlar, cerrahlar gezdiler bir çare bulamadılar. Bir hoca vardı; bir gün çıkıp konağa geldi. Kitabını indirdi/kurdu ve okumaya başladı. Dedi; "Paşam senin derdine derman yoktur. Yalnızca sen Şah-i Maran´ı getirip, kesip; üç kere kaynatarak onun suyu ile kendini yıkarsan sen iyileşirsin. O olmadıkça sana iyileşmek yoktur.
(Paşa) dedi: "Peki biz Şah-i Maran´ı nereden bulacağız?" Dedi: "İşte o zor. Hayrına bütün insanlara çağrı yap, getir hamamda suya girsinler, yıkansınlar. Artık kimin bedeni (yılanınki gibi) çatlarsa, Şah-i Maran´ı da o gidip getirecektir." İlan ettiler, hiçbir yerde kimse kalmadı; getirip hamamda suya soktular. Kim kaldı-kim kalmadı? (Dediler) Filan dağda, Geme Ceme Sür'de(Kırmızı Irmak Ormanında) bir delikanlı kalmış. Jandarmaları gönderdiler, dediler gidin onu da getirin." Gidip getirdiler, dediler: "Gel hamamda banyo yap.
Dedi; "Ben hamamda suya girmiyorum. Ben tenekede su ısıtıp, öyle banyo yapıyorum."Hayır dediler, senin de banyo yapman gerekir; (paşa) hayır için bütün milleti çağırdı, getirip burada banyo yaptırdı. Peki sen neden itiraz ediyorsun?" (Camısan) bir çare bulamadı. Giysilerini çıkardılar, çıplak ettiler ki, bedeni yılanınki gibi palanqın/alacalı.
Dediler, "Sen Şah-i Maran´ı nerede gördüysen, getirmen gerekir. Getirmezsen boynunu vuracağız. Şah-ı Maran gelmezse Paşa ölecek. Bu derin derin düşündü, bir çare bulamadı. Kendini kurtaramadı. Dedi, „Ben niye başımı vereceğim ki, ben gidip o kuyudan küpe düştüm, böylece gidip gördüm. Sizi küpe götüreceğim, gidip kendiniz alıp getirin. Ben niye başımı ağrıtıyorum ki. Hadi, nerede gördüysem sizi oraya götüreceğim." (Onları) alıp küpe düştüğü yere götürdü. Dedi, „ Ben buradan gidip gördüm, siz de gidin bulun getirin.
Hoca kitabını kurdu, okudu okudu okudu... Sonunda baktılar ki, Şah-i Maran delikten yukarı çıktı. Yukarı çıkınca Camısan (oradakilerin) arkasına kaçtı. Şah-i Maran dedi; " Neden başkalarının arkasına kaçıyorsun; gel sen hain çıktın. Sen benim adımı söylemeyeceğine ikrar/söz verdin, yine de sen benim adımı verdin. Gel beni omuzla, neden kaçıyorsun?" Camisan geldi, onu yüklenip götürdü. Şah-i Maran ona dedi ki, "Şimdi beni götürdüklerinde, sana diyecekler ki, bunu kes biz kaynatalım. Olmaya ki sen beni kesesin. De ki, ´Ben getirdim siz kesin..." (O zaman) Hoca beni keser, doğrar ve ateşe koyar... Kaynadığı zaman (suyun) üstünde biriken ilk köpük safi zehirdir. Olur da sana verirlerse, olmaya ki sen içesin.(sakın içmeyesin). Sonraki köpük üstünde birikince, kim onu içerse Lokman Hekim olur. Bütün dünya Lokman Hekim´in gözleri önüne gelir. (Her şey ona ayan olur.)
Alıp götürdüler. Onlar ona(camısan´a) dediler; "Sen kes." Dedi; "Hayır, ben kesmiyorum. Ben getirdim, siz de kesin." Hoca götürüp kesti; üç parçaya böldü ve kazana attı. Kaynamaya başlayınca, biriken ilk köpüğü bir tasa koyup Camısan´a verdiler ve dediler ki; „Al iç." Camısan dedi, „Çok sıcak, şuraya indir. Hem neden bana veriyorsun ki!"
Masanın üstüne indirdiler... Sonuncu köpük de (suyun) yüzünde birikince bir tasa koyup, şuraya indirdiler ki biraz soğusun, birden biri Hoca´ya dedi; „ Paşa çağırıyor.
Hoca kalkıp Paşa´nın yanına gitti ki, hele ne diyor... (Camısan zehir dolu tası) götürüp öbürünün yerine koydu ve onu da içti.
Camısan, Lokman Hekim oldu, dünya gözlerinin önüne geldi/her şey ona ayan oldu. Hoca nasıl geldiyse, dolu tası kafaya dikti; oracıkta çatlayarak öldü. Çünkü zehirdi... Hoca ölünce, Camısan üçüncü suyu götürüp Paşa´ya banyo yaptırdı. Bütün yaraları-bereleri döküldü ve Paşa iyileşti.
Camısan da köpüğü içip Lokman Hekim oldu. Artık her şey ona göründü. Evine geldi, dedi; "Anne, babamın kitabından sayfalar kalmıştı, onlar evde mi? Bana getir. Gidip getirdi ve ona verdi. O artık bundan sonra Lokman Hekim oldu.

Anlatıcı; Mırsayé Sılemani(Dersim-110 yaşında)
Derleyenler; Gulperiye ve Mustafa Düzgün
Kaynak; Berhem Ve Munzur Dergileri-1994
Çeviren: Kemal Kahraman

1 yorum:

  1. Benim bildiğim versiyonuymuş bu..
    etkileyici bir masal..
    kim doğru kim yanlış hangisi olması gerekn allak bullak eden cinsten..
    defneye de okumuştum
    onun da karışmıştı kafası..
    ama zaten hayat da koca bir kafa karışıklığından başka ne ki....

    YanıtlaSil

Siz ne dersiniz?