Canım yazmak isterse vakit bulamıyorum. Vakit bulduğumda diyecek şeyleri unutuyorum. Unutmaktan da geçtim önemini yitirmiş oluyor. Delice düzenlemeler yaptım dün yine. Pazarın tamamını gardrop ve vestiyer düzenlemesi ile geçirdim. O kadar ayakkabım olduğunu bilmiyordum. Bazılarını kutusundan çıkartmamışım. Üzerinde etiketi sallanan kıyafetlere ise diyecek şey bulamıyorum. İlave bir dolapla 3 metreye çıkarttığım gardropta yalnıza 2 kapı eşime ait. Oraya bile sarktım. Vestiyere de ilave yaptırdım. Ve sadece 1 raf eşime ait. Koskoca vestiyer kat kat raf ve neden aldığımı bilmediğim onca şey.
İşte böyle.
Kafamdaki düzenlemeler için vakit varmış demek ki! Ben yine dolaplarla oynadım.
Hissediyorum yol boyu çalkalanmış asitli içecekler gibiyim. En güzeli bir kenara bırakıp beklemek değil mi?
İyi haftalar diliyorum.
Pek çok sevdiğim Yankı Yazgan'dan bir yazı ekliyorum aşağıya.
Bu Karda Buzda Neanderthal Olsam?
Homo sapiens’in buzlarla örtülü dünyaya en uyumlu olan cinsi, kısaca Neanderthal olarak bilinir. Bu pek savaşçı ve efsanevi canlı türünün, günümüz insanı ile geçmiş “maymunsu”lar arasındaki eksik halkayı oluşturup oluşturmadığı sorusu bir yana, karla-buzla başa çıkma becerileri konusunda Neanderthal’lerden epey geri kaldığımızı son kar felâketi ile bir kez daha öğrendim. İyi öğrenme, çok tekrardan geçiyor.
Buzlar İstanbul’u kapladığında, yeni doğal duruma en yüksek uyumu göstererek, hayatta kalmayı en iyi başaranların, karda yürümeyi, yeni oluşan kar dağlarından aşağı kaymayı ve yukarı tırmanmayı bilenler arasından çıkacağını düşünebiliriz. Hayatta kalmaya yönelik mekanizmaları en gelişmiş olanlar, onbinlerce yıllık genomumuzun “hazırlandığı” döneme hiç benzemeyen bu kent hayatına nasıl ayak uydurdularsa, bizler de buzlara öylece uyum göstereceğiz.
Kahve-cami-ev arasındaki metrelerle ölçülen mesafelerden çıkıp da, Yakacık’ın sırtlarındaki evlerinden Levent’teki kulelerin elektronik gözetimli cafe’lerinde cappuccino pişirmeye gelenlerin genomlarında bu bilgi, tabii ki, ta kendisi olarak yoktu. Genlerde mevcut olan materyalin, yeni durumlara adapte olmak ve yeme-içme, uyuma, üreme gibi temel işlevleri sürdürüp hayatta kalmaktan başka bir “amacı” yok zaten. Ama bu amaçlara yönelik mekanizmalar, gereğinde cappucino, gereğinde mırra pişirip, insana ekmeğini kazandırmayı sağlamakta.
Biz Homo sapiens sapiensis’leri, tür olarak dünyada kalıcı kılan ayırıcı özelliğimiz buza uyum değil. Kalıcılığımız “şimdilik” elbette; şimdinin dünya tarihi içinde onbinlerce yıla karşılık geldiğini de belirteyim. O şimdinin başında mıyız, sonunda mı, o belirsiz işte.
Peki, Homo sapiens neanderthalis, o buzlarla, karlarla başa çıkmayı başarıp, filmlerdeki “kaşlı kamer” ve maymunumsu geri kalmış görüntüsünün akla pek getirmediği birçok beceriyi sergilerken, ne oldu da, nasıl oldu da, giden o, kalan biz olduk? Biz, yani, çene çalmaktan, duvarlara resim yapmaktan öte pek bir marifeti olmayan Homo sapiens sapiensis...
Kalıntılarının bulunduğu bölgeye atfen Cro-Magnon adıyla anılan Neanderthal-dönemdaşı atalarımız, biz torunlarına mahsus çenebazlık, konuşabilmemiz, keyfimize zevkimize düşkünlüğümüzün ilk işaretlerini Fransa’daki mağara duvar resimlerinde vermişti. Savaşçı Neanderthal’ler buzları kırıp, taşkınca bir hayat yaşayarak duruma uyum sağlamakla uğraşırken, “bizimkiler” mağaralarına kapanıp kendilerini geliştirmişler! Çevreyi kendilerine uydurmak için... Uyduramayan Neanderthal olsun!
Bu Karda Buzda Neanderthal Olsam?
Homo sapiens’in buzlarla örtülü dünyaya en uyumlu olan cinsi, kısaca Neanderthal olarak bilinir. Bu pek savaşçı ve efsanevi canlı türünün, günümüz insanı ile geçmiş “maymunsu”lar arasındaki eksik halkayı oluşturup oluşturmadığı sorusu bir yana, karla-buzla başa çıkma becerileri konusunda Neanderthal’lerden epey geri kaldığımızı son kar felâketi ile bir kez daha öğrendim. İyi öğrenme, çok tekrardan geçiyor.
Buzlar İstanbul’u kapladığında, yeni doğal duruma en yüksek uyumu göstererek, hayatta kalmayı en iyi başaranların, karda yürümeyi, yeni oluşan kar dağlarından aşağı kaymayı ve yukarı tırmanmayı bilenler arasından çıkacağını düşünebiliriz. Hayatta kalmaya yönelik mekanizmaları en gelişmiş olanlar, onbinlerce yıllık genomumuzun “hazırlandığı” döneme hiç benzemeyen bu kent hayatına nasıl ayak uydurdularsa, bizler de buzlara öylece uyum göstereceğiz.
Kahve-cami-ev arasındaki metrelerle ölçülen mesafelerden çıkıp da, Yakacık’ın sırtlarındaki evlerinden Levent’teki kulelerin elektronik gözetimli cafe’lerinde cappuccino pişirmeye gelenlerin genomlarında bu bilgi, tabii ki, ta kendisi olarak yoktu. Genlerde mevcut olan materyalin, yeni durumlara adapte olmak ve yeme-içme, uyuma, üreme gibi temel işlevleri sürdürüp hayatta kalmaktan başka bir “amacı” yok zaten. Ama bu amaçlara yönelik mekanizmalar, gereğinde cappucino, gereğinde mırra pişirip, insana ekmeğini kazandırmayı sağlamakta.
Biz Homo sapiens sapiensis’leri, tür olarak dünyada kalıcı kılan ayırıcı özelliğimiz buza uyum değil. Kalıcılığımız “şimdilik” elbette; şimdinin dünya tarihi içinde onbinlerce yıla karşılık geldiğini de belirteyim. O şimdinin başında mıyız, sonunda mı, o belirsiz işte.
Peki, Homo sapiens neanderthalis, o buzlarla, karlarla başa çıkmayı başarıp, filmlerdeki “kaşlı kamer” ve maymunumsu geri kalmış görüntüsünün akla pek getirmediği birçok beceriyi sergilerken, ne oldu da, nasıl oldu da, giden o, kalan biz olduk? Biz, yani, çene çalmaktan, duvarlara resim yapmaktan öte pek bir marifeti olmayan Homo sapiens sapiensis...
Kalıntılarının bulunduğu bölgeye atfen Cro-Magnon adıyla anılan Neanderthal-dönemdaşı atalarımız, biz torunlarına mahsus çenebazlık, konuşabilmemiz, keyfimize zevkimize düşkünlüğümüzün ilk işaretlerini Fransa’daki mağara duvar resimlerinde vermişti. Savaşçı Neanderthal’ler buzları kırıp, taşkınca bir hayat yaşayarak duruma uyum sağlamakla uğraşırken, “bizimkiler” mağaralarına kapanıp kendilerini geliştirmişler! Çevreyi kendilerine uydurmak için... Uyduramayan Neanderthal olsun!
Görsel buradan tık
seni gidi seni,demek yaşam(daha doğrusu kıyafet) alanını genişletiyorsun aile efradının aleyhine hım:)
YanıtlaSilo benzetme ne güzel olmş, çalkalanmış asitli içecek gibi...Bazen grçekten geçmesini beklemek gerekiyor,bazen.
Aslında onlar adına bir genişleme bu:)Kısmen.
SilGerçi 2 kapıdan birazını da aldım ama yetiyor ona:) özlüyorum buraları sayfalarınızı ama ne baktığımda kesintisiz okuyabiliyorum ne de yazabiliyorum bekliyorum bakalım:)
İyi oldu seni görmek sarıldım efem:)
:)
Sil:)))
YanıtlaSilNeanderthal 'e konuyu ne güzel bağlamışsın :))))))))))))
Uygarlık tarihi okurken alakadar olmuştum kendileriyle bir de bu yazı denk gelince duramadım:)
SilAlaaddin hocanın dersi olan UYGARLIK TARİHİ mi Ebru'cuğum ?
Silinsan konforlu yaşama nasıl da kolay alışıyor ve nasıl yıllardır o şekilde yaşıyor gibi vazgeçilmez oluyor bizim için... nedense neanderthallerden aklıma konformist yaşam geldi :))))
YanıtlaSilYaklaşık 2 aydır bende de bu düşünceler hakim:) Gelişen teknoloji ve gelişmesi duan hatta gerileyen yanlarımız?
Silah o alıp alıp kullanmadıklarımız ahhh.. ve dolup taşan dolaplarımız..
YanıtlaSilben de yaptım geçenlerde o ayıklamayı...
pes dedim kendime yaparken de...
soğuğu hiç sevmiyorum ben
zerre sevmiyorum böööö
asitli içecek benzetmene aşık oldum
hah dedim işte bu yahuu işte bu
bi de üstelik bekleyemeyen cinsim ben
kapağüımı açıveriyorum ve köpük köpük bommmmm....
ah bekleyip durulmayı öğrenebilmek ahhhh...
Cidden pes değil mi can? Neden aldım bu ne ya diye diye yaptım düzenlemeleri.
SilBen de sevmiyorum soğuğu ama kar geliyormuş 1 gün yağacak sonra buzz off:(
Bekleyemeyen olman kötü ben bekleyebilmek için çabalıyorum sonra asidi kaçıyor:) Şekerli su oluyorum hehe