Sayfalar

10.12.2014

Bir Konser, Bir Kitap Bir de Kara Kız




Geçtiğimiz cuma günü Congresium Ankara da Farid Farjad dinleme şerefine nail olduk. (Dilimi,elimi alıştırayım ağdalı kelimelere sonra zorlanmayayım) İş çıkışı eve git-gel olmasın diye erkenden gittik konser yerine. 21'de başlayacağı için epeyce vaktimiz vardı. Şans hediyelik eşya fuarı varmış yöresel yiyecekler ve yöresel el sanatları vs.
Farid Farjad'ı eskiden çok çok severdim. Hala da severim ama saçma sapan aşk siteleri var ya ergenler için oralardan slaytlar paylaşan face kullanıcıları yüzünden eskisi kadar dinlemez olmuştum. (Buradan sesleniyorum özellikle benim jenerasyona paylaşmayın o slaytları) Eşim 'belki de bir daha dinleme şansımız olmaz çok yaşlı' dediği için kaçırmak istemedi iyi de yaptı. Ruhum müziğe, midem çiğ köfteye teslim (Urfa standından aldım dayanamadım) şahane bir konserdi. Bir iki ufak detay dışında. Salonun ses sistemindeki aksama, hiç susmayan yan koltuk sakini (sakin demek de tuhaf oldu) ve 1 saat 40 dk. süren bir konserde tahmin ediyorum çişini tutamayan yetişkinler. Haftalar öncesinden bilet almışsınız, epey de para vermişsiniz hacim olarak koltukları da doldurmuşsunuz 76 yaşındaki adam o kadar zaman ayakta keman çalıyor size ne oldu da geziniyorsunuz? (diye bağırdım içimden) Neticede şahane bir performanstı. Bir ara gözlerimi kapattım ve sadece bana çaldığını hayal ettim bu daha mest ediciydi. Bencillik sanat manat dinlemiyor. Bir yerlerden pörtleyip çıkıyor arada :)
Gelelim kitaba;
Geçen hafta hayranlıkla okuduğum Hasan Ali Toptaş'ın Ölü Zaman Gezginleri'ni de aynı ilgi ve zevkle okudum. Kısa kısa öyküler var ve her biri bir diğerinden güzel. Genel olarak hüzünlü biten öyküler. Daha önceki yorumda denildiği gibi tüm kitaplarını okuma kararı aldım. (Ne çok okunacak şey var) O kadar çok çizdim ki çizilmeyen yerler çizdiklerimden daha az. Daha önce sanırım yazmıştım altı çizilen yerlerin paylaşılmasını angarya görenler var ama ben tam tersi çok faydalı buluyorum bunu. Zamanım yettiği kadar paylaşmak taraftarıyım. Bir tek cümle bir kitabın sebebi olabiliyor fikrindeyim. Ama yine de hepsini aktarmam mümkün olmayacak.

'O gün Tanrı'nın kendine sorduğu en zor bilmeceydin sen ve ben çözmek bana düşmüş gibi sevinçliydim. ...
Parmakların her yana dağılan sorulardı ve küçük değişikliklerle süslenmeyecek kdar büyüktün' (sayfa 9)

'Balkondaki birlikteliğimiz ayrılığı besliyordu hiç kuşkusuz ve biz susuyorduk. Dalıp gitmeler, birbirimize doğru eriyip akarcasına gülümsemeler, kirpik düşürüp kaş kaldırmalar sözlerden daha anlamlıydı. Kuralsız bir tapınışı sürdürüyorduk belki' (sayfa 11)

'Kim bilir, istesek zamanın dışına bile çıkabilirdik seninle' (Sayfa 11)

'Göğün mavisine dönüşe dönüşe gözden yiterken, sen bakmışsındır arkamdan' (sayfa 12)

'Gene de, içtiğim çaylara şeker diye kimi zaman bir çift balon attığım oluyor.' (sayfa 12)

'İnsan her an bir kavşaktaydı; gördüğü, dokunduğu, yaşadığı, yaşayamadığı ne varsa onlara yaslanarak ya o yolu seçecekti, ya da ötekini. Tabi bu seçim yalnızca belirlenen yolun gidiş yönünü göstermiyor, aynı zamanda ileride, yönlerin düğümleneceği başka kavşakların kadarini de çiziyordu.' (sayfa 16-17)

'Susuyorduk gene, susacaktık; dağ hangi boşluğumuzu dolduruyor, susmak bizi nereden eksiltip nereye biriktiriyor ve bu sis hangi çıplaklığımızı örtüyor, hiç bilemeyecektik. Her şeyi bilmek için erkendi belki, bilmeler yaşamalardan geçerdi ve biz önce yaşayacaktık.' (sayfa 69)

'Kimi zaman, sana diyeceklerimi tutup onlara desem diyorum, sana susacaklarımı onlara sussam, sonra sen gelip bir sazan seçsen söz gelimi, kırmızı bir çekime kapılıp gene o bakkaldan bir şişe şarap alsan ve yavaş yavaş eve doğru yürüsen... ' (sayfa 75)

'Gitmek fiilinin altını çift çizgiyle en güzel trenler çizebilirmiş ona göre' (Not : işte bu cümle bambaşkaydı çünkü  tren giderken başka giden araçlardakine benzemeyen bir acı duyarım. Çok benzettim hislerime. ) (sayfa 90)

'odam ağzına kadar fısıltı doluydu. İnsanı her yana iten, diken diken fısıltılar. Tavandan heceler damlamıştı yastığımın üzerine.' (Sayfa 110)

'Hıçkırıklar, perdeleri titreten öfkeler ve oradan oraya savrulan küfürlerle eşyaları biz de beslemiştik yıllarca. Şimdi sessizliğimizi emiyorlar. Çünkü öfkeli bir pişmanlık tanrıçası gibi gezinip durmaktan usandım da, bütün seslerimi içime topladım artık ben' (sayfa 115)

'Önce gözleri buluşur ya insanların, ben ısrarla ellerine bakıyorum' (sayfa 118)




Şimdi de Kara kız;
Zeytin bize biz ona alıştık. Hiç ağlamıyor artık geceleri. O kadar neşeli ki oradan oraya zıplıyor. Merhamet benim için en önemli duygulardan biridir. Çok eskiden beri sayfamı bilenler merhametli bir çocuk yetiştirmek istediğimi defalarca okumuştur. Anladım ki bu belki biraz çocuğun doğası ile ama genel olarak da öğretilerek olabiliyormuş. Eşim köyde büyümüş hayvanlarla iç içe. Bense hayatım boyunca karıncadan bile korktum. Hatta birkaç kez tanık olmuşsunuzdur örgüt üyesi olsaymışım bir hamam böceği, bir örümceğe bülbül gibi şakırmışım. (akrep oyununu aklıma getirdi) Ama hiç bir zaman nefretle bakmadım. Korktum sadace hala da korkarım. 
Zeytin'in bakım, temizlik vs işlerini İda'ya yüklemedim. Bunu şu nedenle yaptım. Gönülden bağlanmadan vazgeçmesi çok mümkün olabilir diye düşündüm. O bizim ev halkından olduğundan beri hiç oturmadan temizliği, bakımı (odanın) oyunu ile ilgileniyorum. Ama İda'yı ufaktan dahil ede ede. Bugün beni aradı okul dönüşü 'anne odada tehlikeli bir şey yoktu değil mi ben çıkınca siz de baktınız mı' dedi. Aklına takılmış öyle diyor.  Öylesine seviyor ki İda da ben de Zeytin bizi ısıracak diye korkmuyoruz da biz onu ısırıp canını yakacağız diye endişeleniyoruz. Artık gönülden de bağlandığını biliyorum. İda 3 ay köyde kalıp dönünce karpuz kabuğu biriktiren bir çocuk ineklere vereceğini düşünerek :)
Şimdi yol boyu sokak köpeklerine bakıyor, Zeytin büyüsün bir de beyaz alalım adı Peynir olsun o da büyüsün bir de kahverengi alalım simit olsun diyor :)
Çocuk büyütmek kadar meşakkatli bir işmiş. Şunu düşünüyorum çocuğumuz hastalansa kapı kapı dolaşıp çare arıyoruz o doktor mu iyi şu mu iyi diye diye. Bir çocuğun ruhuna da iyi gelecek şeyler için ne kadar çaba harcıyorduk? Zaman geçirmek, isteklerini karşılamak spor vs. dışında da gelişim için ne kadar çok şey kattığını 4 yaz üst üste köye giden oğlumla gördüm ben. Bambaşka bakar oldu çevresindeki canlılara. Ve o çok önemsediğim şey merhamet hayvan sevgisi ile koşa koşa geldi. Ev kokacakmış, kirlenecekmiş miş miş umrumda bile değil. Tablet yasağı olmayan pazar sabahını eline tableti alıp saçma sapan oyunlar oynayan bir çocuk bu pazar uyandığımızda Zeytin'i kucağına almış konuşuyordu. daha ne olsun ki?

Ne yazık ki şu kısacık Zeytinli hayatımızda şunu da gördüm ki genel olarak Türk halkının hayvan sevgisi mangal üzerinde, tava içindeki hayvanaymış. Yiyebildiği sürece her hayvan güzelmiş. Vejeteryan bir koca, hayvansever bir evlat ile bunu gördüm ya ne diyeyim ki. Daha yeni evinize hayvan mı aldınız, yeni diktirdiğin perdeleri yırtarsa, koltuğu kemirirse............evet bunların çoğu olacak biliyorum deneyimli arkadaşlar da söylüyor. Apartman yaşamı içerisinde tek çocuk olmaktan da kaynaklı yalnızlaşan oğlumdan daha kıymetli değil hiçbir şey.
Kısacası biz Zeytinden vazgeçmeyi düşünmüyoruz. Umuyorum ki o da bizden vazgeçmez.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Siz ne dersiniz?