Sayfalar

21.02.2014

Virginia Woolf-Kendine Ait Bir Oda

Yine çok sevdiğim bir arkadaşımın hediyesiydi. Virginia Woolf'u uzun zamandır istiyor ama ne yalan söyleyeyim ürktüğüm için erteliyordum. O kadar kolay okunur bir kitap ki benim gibi 'acaba' ile elini uzatıp uzatıp çeken varsa bu kitapla başlayabilir. 
Kolay okunur olması konunun oldukça somut olmasından 'edebiyat ve kadın' 'Neden bir Shakespeare çıkaramadınız?' gibi bir soruyu kendisine dert edinerek bu eksende çok somut bir yanıta ulaştırıyor okuyanı. Üstelik bunu neredeyse kitabın tamamına yedirerek, tekrarlayarak. Yanıt çok basit “Çünkü kadınların kendilerine ait bir odası yoktu, zaman yaratıp o odaya çekilme imkânlarına sahip olamadılar”diyor. Kitapta Shakespeare'a bir kardeş uydurması özellikle en beğendiğim bölümlerden biriydi. 
Kitap Cambridge Üniversitesi'ndeki kız öğrencilere hitaben yaptığı bir konuşma üzerine şekillenmiş. İngiltere'de kadınların seçme ve seçilme hakkını elde etmelerinden bir yıl sonra yayınlanmış.
Kitabın daha ilk sayfalarında Woolf; 'Bir kadın eğer kurmaca yazacaksa, parası ve kendine ait bir odası olmalıdır.' diyor.
Kitabın içeriği açısından altı çizilen yerleri aktarmak biraz daha güç ama yine de çok kısa yer vereyim;
'Kadın özgürlüğüne erkeklerin karşı çıkmasının hikayesi belki de o özgürlüğün kendi hikayesinden daha ilginç.' (Sayfa;62)
'Aşırı umursamak sanatçının doğasında vardır. Başkalarının fikirlerini mantıksızlık derecesinde umursamış olan insanların enkazıyla doludur edebiyat alanı' (Sayfa; 63)
'İnsan okurken her cümleyi, her sahneyi ışığa tutuyor- çünkü tuhaf ama doğa bize bir iç ışık bahşetmiş sanki, bununla romancının tutarlı oluşuna ya da dağılışına hükmediyoruz.' (sayfa; 79)
'Arkasında belli bir neden yoksa kadınlar herhangi bir ilgiden çok kuşkulanırlar, gizlemeye ve bastırmaya öyle feci alışmışlardır ki, kendilerine dikilen bir göz kırpıldığı anda fırlayıp kaçmaya hazırdırlar.' (Sayfa 92)

Konuşmasını toparlayarak sona yaklaştığı bölümde ise şöyle diyor ;

'Odalar birbirinden öyle farklıdır k; sakin olabilirler ya da gürültülü; denize bakarlar ya da tam tersi, bir hapishanenin avlusuna; yıkanmış çamaşırlar asılı olabilir; ya da opal kumaşlar ve ipekler canlandırır içlerini; at kılı kadar sert ya da tüy gibi yumuşaktırlar- kadınlığın bu aşırı karmaşık gücünün insanın suratına çarpması için herhangi bir sokaktaki herhangi bir odaya girmek yeterlidir. Zaten başka türlü olabilir mi? Çünkü kadınlar milyonlarca yıldır evlerinin duvarlarını delmiştir,bu güç tuğlaların ve harcın kapasitesini öylesine zorlamıştır ki, artık kalemlere ve fırçalara, iş hayatına ve politikaya yönelmek ihtiyacındadır.' (Sayfa; 95)
Bir cinsin ötekinden farklı olduğunu düşünmenin hem çaba gerektirdiğini hem de zihnin bütünlüğünü bozduğunu söylüyor.
Özetle (biterken de değinildiği gibi) yazmak yönünde cesaretlendiriyor okuru. Bunun için gereken nesnel koşullara sahip olduğumuzu söyleyerek.


7 yorum:

  1. oldukça ilgimi çekti bu kitap,aldım yeterince kabarık olan listeme :)

    sevgiler

    YanıtlaSil
  2. Ahhh o listeyi sormayın :) 50'yi geçti bu sabah benim de

    YanıtlaSil
  3. Virginia Woolf'un adını görünce koşarak geldim. Woolf için herhalde en sevdiğim 2-3 yazardan biridir desem yeridir. Adı Camus, Dostoyevski, Joyce ve Faulkner gibi büyük isimlerle birlikte anılmayı sonuna kadar hak ediyor bence. Elbette her kitabını okuma fırsatım olmadı. Zaten onun külliyatını da tek oturuşta bitirmek mümkün değil. İnsanın bilincini allak bullak eder. Dahası korkunç bir melankoliye sürükleyebilir.

    Ben ilk bu kitabıyla başlamıştım. Ama sonunu getiremedim. Hem üslubu hem de bahsettiği şeyler fazlasıyla zorlayıcıydı. Sonra inat ettim. Kitap değiştirdim. Mrs.Dalloway'i denedim. Çok zor oldu, ama tamamladım. Ve o an farklı bir edebiyatla karşı karşıya olduğumu farkettim. Bilinç akışı denen teknikle ilk buluşmam bu şekilde olmuştu. Sonra devamı geldi. Deniz Feneri, Flush, Orlando,.. derken Woolf'un sıkı bir takipçisi oldum. Mrs.Dalloway okumamın hemen üstüne The Hours filmini izlemem de bu aşkın körüklenmesinde etkili oldu kuşkusuz (film sayesinde Woolf'un intihar mektubuyla da tanıştım ve kendisine bir kez daha hayran oldum). Eğer Woolf'a devam etmek isterseniz size bir kitabını hemen önerebilirim: Deniz Feneri. Diğer kitaplarına geçişi kolaylaştıracağını düşünüyorum. Zira Dalgalar gibi neredeyse okuması imkansız bir kitapla devam etmek yazardan soğutabilir insanı :)

    Bilinç akışı tekniği hakkında ne düşünüyorsunuz bilmiyorum; ama o tekniğin kullanıldığı kitapları ayrı seviyorum nedense. Bu yüzden de Faulkner, Joyce ve Woolf gibi isimler benim için her zaman çok özel oldular. Bu tekniği hakkıyla onların kullandığını düşünüyorum. Hele ki Joyce..

    Kafanızı şişirdim belki. Özür dilerim. Sadece Woolf aşkıma yenik düştüm ve klavyeme hakim olamadım. Woolf okuyan insanlarla kolay kolay karşılaşılmıyor. Bu yüzden belki de bu gevezeliğim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şişirmek mi nasıl keyifle okudum yorumu anlatamam. Ben de çok beğeniyorum bilinç akış tekniği ile yazılmış kitapları ve hatta Ses ve Öfke listeme eklenmişti bu sabah:)
      Daha uzun yazmak istiyorum (konuşmak) şimdi çıkıyorum evden mutlaka yazacağım.
      Sevgiler
      Ve not:Deniz Feneri alınacak :)

      Sil
    2. Buraya aktarırken kitap yeni bitmişken hissettiğim şeyleri yeterince aktaramadığımı düşünürüm hep hani siz bir şeyi coşkuyla yaparken, severken birini tanık ettiğinizde aynı şeyi hissetmesini bekler ve zaman zaman üzülürsünüz ya işte onun için bile çok iyi geldi yorumunuz.
      Yol boyu eve dönerken şunu düşündüm aslında uzun zamandır aklımda olan bir şeyi galiba daha detaylı düşündüm. Bir okuma programı dahilinde okumak gerekiyor sanki! Canım neyi isterse, neyi ertelemişsem onu okuyorum ve bu dağınık gelmeye başladı.

      Mesela Virginia woolf tıpkı roza lüxemburg gibi, simone gibi yer vermem gereken bir kadındı biliyordum ama neden bilmem başlayamıyordum. Doğru bir başlangıç olduğunun teyidi daha çok sevindirdi beni.

      Galiba bir soruydu bu aynı zamanda:) Bir plan dahilinde mi okumalı yoksa ne istiyorsak onu mu?

      Sil
    3. Ses ve Öfke'yi beğeneceğinizden şüphem yok. En iyi bilinç akışı örneklerinden biri kuşkusuz. Ayrıca Faulkner her zamanki gibi Güneyli ahlakını ve yaşayışını tüm çarpıcılığyla yaptında yansıtmakta. Beğenirseniz Döşeğimde Ölürken'i de öneririm :) Southern gothic denen alt tür çok hoşuma gidiyor. İç Savaş sonrası bölge insanını çok iyi yansıtıyor.

      Aslında ne istiyorsak onu okumalı demek isterim; ama bazı yazarların ya da yapıtların belli bir plan dahilinde okunmasının daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Örneğin Joyce'un Ulysses'ini okumak için Batı kültürünü ve birikimini çok iyi kavramak lazım. O yüzden de yıllar geçmesine rağmen kendisinin kapağını bile açamadım. Kütüphanemde öylece durmakta. Öncesinde Dublinliler ve Sanatçının Bir Genç Olarak Portresi kitaplarını okudum. O birikimi kendimde yeterli bulduğum gün başlayacağım. Ama sanırım biraz daha bekleyecek.

      Mesela çoğumuz çocukken okulda Dostoyevski ile tanıştırılmıştır. Suç ve Ceza büyük ihtimalle. Fakat şu sıralar Dostoyevski külliyatına başladım ve yazarın ruh dünyasını anlamak, kavgasını tam anlamıyla kavramak için belli başlı kitaplarını üst üste okumanın daha doğru olduğunu farkettim. Yani birine sadece Suç ve Ceza okutmanın çok da manası yok. Evet, yine okur verileni alacaktır; ama bir şeylerin eksik kalacağı kesin. Yeraltından Notları okumadan Kumarbaz tam olarak anlaşılmaz mesela. Ve bu böyle gider.

      Yine dayanamadım. Şimdilik sustum :) Deniz Feneri yazınızı dört gözle merak ediyorum. Keşke ben de blogumda kitaplar üzerine böyle güzel yazılar yazabilsem. Bu konuda yetenekli değilim ne yazık ki.

      Sil
    4. Sanırım Deniz Feneri için bir iki hafta bekleyeceğiz. Çünkü yine Camus'a gitti elim. Bir de internetten almak istemedim bir pazarı ayırıp alacağım. Yazmaya dair uzun zamandır ertelediğim şeyler var ve aslında kitaplara dair paylaşımlarda bulunurken bunu da erteliyorum. Yazmaya dair okurken 8tuhaf geldi kulağıma birden) bilinç akışı tekniği ile çok alakadar olmuş aslında o zamanlardan detaylı bir okuma yapmanın iyi olacağını düşünmüştüm ama yine erteledim.
      Öyle işte :) Yazmak istedikçe uzaklaşıyorum aslında. Uzaklaştıkça bu uzaklaşmayı güzel şeylerle dolduruyorum. Belki de tam da beni istediğim yerden (tam da ensemden) tutup fırlatmışçasına etkilendim bu kitaptan. Yazmak için cesaretlendirildim.
      Bu arada Ebru etiketi altında kendi yazılarım da var vakit bulduğunuzda okur ve fikrinizi söylerseniz yüreklendirilirim belki veya tersi :)

      Sil

Siz ne dersiniz?