Çok yoğun bir hafta geçirdim. Hem iş hem ev açısından. O nedenle bitmesi gereken kitap bitemedi. İda ile beraber çocuk kitabı okuması ve neredeyse 2 gün boyunca süren sohbeti ardından zaten evde çok kısıtlı olan zamanı da tüketmiş oldum.
Dün bir başka işim nedeniyle dışarı çıkmışken çok kısa bir zaman Arkadaş'a uğrayınca ve orada mektup sohbeti açılınca nasıl görmedim diye düşündüğüm bu kitabı aldım. Pazar günlerim çok garip geçiyor. Makinada çamaşırın çıkmasını beklerken bazen de yemeğin pişmesini beklerken bir şey okumaya başlıyorum. Temizlik, ev, çamaşır kitap karışımı geçiyor:)
1 saatte bitecek bir kitap. Mektup okurken (önceden okuduğum yazarları) daha özel şeyler paylaşıyormuşum gibi geliyor. Sıkıntılarına tanık oldukça sadece benimle mektup yazan arasındaymış gibi bir hisle okuyorum. Belki de bu nedenle onlarla üzülüyorum, onlarla seviniyorum.
Sabahattin Ali karısına 'canım' kızı Filiz'e ise 'Ruhum' diye sesleniyor. Bazı mektuplar (kısa not şeklinde daha çok) kızına yazılmış. Hep özlem dolu satırlar. Aslında galiba mektubun doğası bu. Dedim ya onlarla üzülüp seviniyorum. Sabahattin Ali'nin 3 dönemini kapsıyor mektuplar. Nişanlılık, Eş, Baba. En çok baba yanında hüzünlendim. Birkaç Mektup alıntısı;
'25 Mart 1935
Mektubunu aldım. 'Ben fena kız değilim, senin meyus olmayıp saadetin için hayatımı şimdi fedaya hazırım!' diyorsun. Aliye, bana böyle şeyler yazma... Sonra ben sana deli gibi aşık olurum. Senin ne iyi kız olduğunu biliyorum. Muhakkak ki hayatımda yaptığım ve yapabileceğim en iyi iş seninle hayatımı birleştirmek oldu. Bundan sonra ne diye kederli ve üzüntülü şeyler yazalım...........
Mektubundaki 'Beni istediğim kadar sevmezsen ölürüm!' cümlesini belki elli defa okudum. Ah Aliye, seni isteyebileceğinden çok seveceğim. Benim nasıl sevebileceğimi göreceksin. ...' (sayfa 17) (Nişan Dönemlerine Ait)
' 11 Nisan 1935
..........
Mamafih neşe insanın içinde bulunduktan sonra, hayat onu ne kadarmeydana çıkartmaktan men etse, ne kadar boğmaya çalışsa yine ilk fırsatta kendini gösterir. yazılarından anlıyorum ki sen de ilk fırsatta adamakıllı neşeli olmaya çok müsaidsin......' (Sayfa 29)
'Tarihsiz
.............
İlk mektuplarımda 'Bana böyle şeyler yazma, sonra sana deli gibi aşık olurum' demiştim, oldum işte... Sana bugün çılgın gibi aşığım.....
(sayfa 55)
'Herkeslerden Sevgili Aliye,
İnsanların hepsi bir değildir. Ben kendim iyi insan olmak isterim, fakat kötü olanlara da hayretle bakmam. Hatta kızmam bile, ancak kötülükleri bana taalluk ederse kendimi müdafaa ederim. Şunu esas olarak kabul etmeliyiz ki, insanların hemen ekserisi yalnız kendilerini düşünür. Dünyadaki bütün felaketlerin, uygunsuzlukların, bayağılıkların sebebi işte bu her şeyden evvel kendini düşünmek illetidir. İlk bakışta insana bir kurnazlık ve akıllılık gibi görünen bu hal hakikatte aptallıktır.
İnsan başkalarına yardım ettiği, başkalarını sevdiği kadar yükselir. Dünyada hayatın bir tek manası varsa o da sevmektir. Hatta mukabele edilmesini bile beklemeden sevmek. Başka bir insanı bahtiyar edebilmek, kendini bahtiyar edebilmekten daha güç fakat daha insancadır. Bugün böyle düşünenlere saf, hatta enayi derler.
Fakat ne derlerse desinler, biz kalbimizin ve kafamızın doğru bulduğu şeyleri etrafın ne dediğine bakmadan yapmalıyız. Hayatta en büyük vazife, en büyük saadet olarak şunu almak lazımdır: Bize yakın ve uzak bütün insanlara yardım etmek, bütün insanların iyiliğine çalışmak…
Aliye, benim altın kalpli Aliyeciğim, bu hususlarda ne kadar beraber olduğumuzu bilerek sana bunları yazıyorum. Mektupların senin göğsünde ne kadar temiz ve insan bir kalbin çarptığını bana gösteriyor. Bu kalp bundan böyle benimki ile çarpacağı için dünyanın en bahtiyar insanıyım.
Mektubunu bekler, güzel gözlerinden hasretle öperim. '
Mektuplarda ayrı olmaktan duyduğu üzüntüyü anlatırken şunu hissediyorsunuz gidip yüzünü yıkayıp gelmiş de yeniden cümle kuruyor. Ev kirasına yetecek miktardan ödenecek taksite kadar hesap edip gönderiyor. Kızı Filiz için endişelerini dile getirirken, özlemini dile getirirken neler hissettiğini o kadar iyi anlıyorsunuz ki. Her yanınızı hüzün kaplıyor. Okurken cezaevinde yattığı günler için inanılmaz derecede suçluluk duydum. Sebep bile denemeyecek şeyler için onca ayrılığı, yoksulluğu özlemi yaşattığımız kaç kişi daha var? Ne yazık ki çok! Hem de pek çok........
benim de içimi sızlatıyor hep sabahattinim alim. hikayenin sonunu bilmekten ötürü, nasıl kıydılar sana diyerek okuyorum hep cümlelerini.
YanıtlaSil:(
Sildaha önce de konuşmuştuk bunu seninle ebru: bu ülkenin vatandaşı olmak herşey ve herkes için yoğun bir suçluluk duygusu ile yaşamak demek. vicdan azabı ile...ne yazık. ne güzel insanları ne korkunç şekilde harcadı bu ülke...
YanıtlaSilçok doğru
YanıtlaSilhttp://catiustasiankarada.blogspot.com.tr/