'Hayata
karşı mağlup olmuş ya da baştan kaybetmiş insanların yolları mutsuzluk
üzerinden kesiştiğinde birbirlerinin iç ya da ikinci yüzünü görmeye
çalışırlar.'
Kitap hakkında ne yazayım diye düşünüyordum. Beceremediğim bir şey aslında kitap tanıtımı, kitap önerisi yazısı yazmak. Beğendim, beğenmedim demenin ötesine geçmeyen türden. Bu iki kitabı güzel arkadaşım doğum günü hediyesi olarak göndermişti. Tanıyor beni sevip sevmeyeceğimi biliyor. Her iki kitabı da keyifle ve elimden düşürmeden okudum. (gözlerim fena ama dr'a gitmemekte ısrarlıyım) Aslında her ikisinde de ortak diyebileceğim noktalar var. Yabancılaşma, mutsuzluk, şehir, doğrular, değer yargıları, isyan, hüzün, çare, çaresizlik.
Yeşil Peri Gecesi oldukça etkileyiciydi. Kitabın başından sonuna kadar kahramanın adını merak ettim.Şimdi ismi olsa oturmayacak kafamda. Cemal Süreya ve Edip Cansever alıntıları ayrıca mest ediciydi o bölümleri yüksek sesle okudum çünkü her biri zaten çok sevdiğim dizelerdi.
Kitabın arka kapak yazısı başlı başına merak uyandırıcı aslında. 'Güzelliğini zehirli bir sermaye olarak kullanan genç bir kadının hayattan öç almak için soyunmasıyla başlayan bir düşüş hikayesi' diyor.
Çürümüş bir düzen var içerisinde ve düzene kendince meydan okuyan güzel bir kadın. İkiyüzlülük var. Anlam arayışı var, anlamsızlık var küskünlük var. Tutanamama hali var. Romanda öyle karakterler var ki günümüzde onu ete kemiğe büründürmek mümkün. Onca kötü insan içerisinde ben en çok Ali'ye sinir oldum. 20 küsür yıl akıldan çıkmayan anlam arayışını bitiremeyen Ali'ye. Aslında gerçek hayatta da sevmediğim insan tipine denk düştüğü için sanırım. İsimsiz kadın kahramanımız kadar cesur olmadığı için kızdım belki de. Bu arada kitabın isminin de Behzat Ç.'nin bir bölümünde gördüğüm içki olduğunu anlamış oldum :)
Biraz altını çizdiğim yerleri aktarayım;
'Birini bir zamanlar sevmiş olmak insanın içinde iz bırakıyordu. İnsan o kişiyi artık sevmese bile iz kalan yer acıyordu'
'Ruhla bedenin birbirinden ayrılması için ille ölmek gerekmez. İnsan yaşarken de ruhuyla bedeni birbirinden ayrılabilir. Ama asıl sorulması gereken soru, ruhla bedenin ölmeden birbirinden ayrılmasının mümkün olup olmadığı değil, bu ikisinin nasıl olup da tekrar birleşebildiğidir.'
'Bir kara delik var sanki hayatımızın ortasında. Depremin kırdığı yerkabuğuyla ilgisi olmayan devasa bir delik. Neşemizi, yaşama sevincimizi yutuyor. Sessizce gidiyorduk'
'Başka türlü olamaz mıydı?
Soru eki mi bitişik olmalı. Ayrı yazarsam gözüne batar. Scotland Yard'da filan mesleki görgü bilgi artırma kurslarına katılmışkendisine lazım
olan İngilizceyi iyi kötü kıvırmıştır Uluçmüdürüm. Ama Türkçesi
zayıftır. Hem köküne kadar milliyetçidir bunlar, hem kendi dillerini
bilmezler. Ayrı yazarsam cümlede bir tuhaflık olduğu hissine kapılır.
Anlam yerini bulmayabilir. Eğer dilbilgisi sağlamsa (değildir ya)
hoşlanmaz. Bu türden iktidarlı ilişkilerde kadınca marifetlerin dışında,
kadının erkekten daha iyi bildiği bir şey olmamalıdır. Olsa bile kadın
asla belli etmemelidir. İktidar her yerdedir, her andadır. Sözcüğün
içinde, anlamın kenarında, doğasında, dilbilgisinin ayrıntısındadır.'
Emrah Polat'ın kitabını sevdiysen sana son kitabı "Alocu Tilkinin Serencamı"nı da öneririm, biraz sert olmakla birlikte "Köpek Adamlar"ı da çok sevmiştim ben. Emrah Polat'ın tekerlekli sandalyede yaşamını sürdürdüğünü biliyor muydun? Alocu Tilki biraz da bu durumun öyküsü...
YanıtlaSilBilmiyordumm. İlk kez okudum Emrah Polat'ı ama merak ettim. Hemen alıyorum listeye Leylakımm teşekkür ederim.
Sil