İçerisinde sahiplerini taşımayan kıyafetlere, ayakkabılara benim gibi hüzünle bakanlardan mısınız bilmiyorum. Belki de yorulmuş bir çocuk salçalı ekmek yemek için aceleyle girmiştir eve......
Hayat insana kanırta kanırta öğretiyor olacaklar karşısında çaresizliği. Şimdi tuhaf bir boşlukla 'yerleri acıyor' diyebiliyorum. kağıt kesiği, bıçak kesiği, dil yarası ne derseniz artık işte o yaraların yerleri acıyor.
Derin derin iç çekip rahatlamak isterken ağzımdan 'offff' çıkıyor up uzun.
Bu da geçer biliyorum.... bu da bir çentik atıp gözden kaybolur. Soyutla somutun ayrımını yitirdiğim zamanlardan korkuyorum. zaman, mekan, var, yok hepsi hepsi iç içe. Sonrasında hepsi yerde ben tepede, sonra hepsi kucağımda ve hepsiyle sarmaş dolaş. Git gide ağırlaşıyorum sanki. Ne kıyafetlerime ne de bulunduğum yerlere sığıyorum. Sığamayacak kadar büyüdükçe görünmez oluyorum.
Bir çift yeşil göze tutturmuşken renkleri,yitip gidiyorum.
'sus' diyor bilmediğim bir dilde, bildiğim dilde susuyorum.
Bir de yıllar evvel böyle hissetmiştim. Yağmur tane tane üzerimden geçmişti. Küçücük yaralar açarak........
Ninni söylüyorum sarıp sarmalayıp, uyuyuşunu izliyorum. Burnu titriyor, üşüyor sanıyorum parmak uçlarımla ısıtıyorum. Koklamakmış niyeti çekmiyorum. Ninni söylerken ağlanır mı bilmem ağlıyorum. Üzerine dökülen göz yaşlarımla uyanıyor.
Hiç hüzünsüz bakmıyor. 'benziyoruz kerata' diyorum. Gülse ayrımına varacağım biliyorum, uyuyup küçülüyor.
Belki de ömrümde ilk kez bu kadar uzun bir uykuya yatırıyorum......
Her şey, her şey ama uyurken hafifliyor sanki. Acılar, çekilenler, çekilecekler, dünler.....
Tüy gibi uğurluyorum.......
Koklayarak, öperek. Küçücük bir tüy gibi. 'puff' diyorum uçup gidiyor ellerimden...........
Küçüğüm hoşçakal.....
*'Bir kara delik var sanki hayatımızın ortasında. Depremin kırdığı
yerkabuğuyla ilgisi olmayan devasa bir delik. Neşemizi, yaşama
sevincimizi yutuyor. Sessizce gidiyorduk' (Yeşil Peri Gecesi Kitabından)